Üniversiteler ve gençlik üzerine çarpıcı tespitler.
Akademik dünyanın farklı yüzlerinden biri Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan . Sadece güvenlik ve terör konulu makaleleri, tıklım tıklım dolu sınıflarda verdiği dersleri; ilginç, ilginç olduğu kadar da ayakları yere basan yorumları değil onu farklı kılan. Genç yaşta, sayfalar dolduran kariyere sahip uluslararası ilişkiler uzmanı Arıboğan .
Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Arıboğan `la üniversiteler ve gençlik üzerine sohbet ettik. Üniversitelerin yeni çağda yerel kalma şansının olmadığını söyleyen Arıboğan , "Bırakın kampüsünüzü, kendi şehrinizde, hatta ülkenizde kalamayacaksınız." diyor.
Üniversiteleri başarı listelerine giremese de en azından başarılarıyla dünyaca tanınır hale gelen akademisyenlere sahip yükseköğretim sistemimiz. Uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan da bu başarılı isimlerden biri. Genç yaşta ulaştığı büyük kariyerine son olarak "Türkiye "nin en genç rektör olan akademisyenlerinden biri" unvanını ekledi. Prof. Arıboğan "la üniversiteler ve gençlik üzerine konuştuk. Ülkemiz üniversitelerinde eldeki şartlarla üretilen değer açısından dünyanın başka bir yerinde görülmeyecek kadar büyük bir verimliliğin olduğunu söylüyor. Konu mesleki eğitime geldiğinde bir gerçeği açıkça belirtiyor: "Herkes patron olmak istiyor. Patron olmak isteyen de iş bulamıyor." Yeni çağda üniversitelerin yerel kalma şansının ortadan kalktığını, hem kurumların hem de öğrencilerin dünyaya açılma cesaretini göstermesi gerektiğini ifade ediyor.
Üniversitelerimiz, eğitim yapıları, sundukları imkânlar yönüyle eleştiri konusu. Aslında azımsanmayacak kadar dünyaca ünlü akademisyenimiz var. Kurumsal olarak neden başta ABD olmak üzere dünyanın önde gelen üniversitelerinin gerisindeyiz?
Yükseköğretimde Amerika Birleşik Devletleri "nin vizyonu dünyanın geri kalanından tamamen farklı ve çok önde. Üniversitelere devletin ve toplumun bakışı çok farklı. Üniversiteleri toplumlarının temel gücü haline getirmişler ve buralara milyar dolarlık bütçeler ayırıyorlar. Avrupa Birliği ülkeleri kendi fonlarını oluşturarak birtakım açılımlar yapmaya çalışıyorlar. Fakat Avrupa da geriden geliyor bu anlamda. Türkiye ise Avrupa "nın daha arkasında duruyor. Buna mukabil insan kaynağı açısından Türkiye "nin çok önde olduğunu düşünüyorum. Türkiye "deki akademisyenler çok kıt kaynaklarla çok ciddi işler yapıyorlar. Sadece Türkiye "de değil dünyanın kalan kısmında da araştırma yapan, eğitim veren hocaların kalitesinden anlaşılabilecek bir durum. Bence eldeki şartlarla üretilen değer açısından dünyanın başka bir yerinde görülmeyecek kadar bir verimlilik var aslında.
Son 10-15 yılda sayıları hızla artan vakıf üniversitelerinin, yükseköğretimde çıtanın yükseltilmesine katkısı oldu mu?
Vakıf üniversiteleri yeni bir soluk getirdi bence. Ciddi bir rekabet ortamı belirdi. Bunlar yeni kurumlar olduğu için çok dinamik, çok hareketli, mobil üniversiteler oldular. Hızla büyüdüler, çok büyük yatırımlar yaptılar. Burada yeni olmaları avantajdı. Çünkü büyük ve köklü üniversite olmanın getirdiği avantajlar kadar dezavantajları da var. Çok kök saldığınız zaman ciddi bir hareket probleminiz oluyor. Kolay karar alamıyorsunuz, bürokrasiniz gelişmiş oluyor. Bunlar kolay karar alabilen, kolay yatırım yapabilen ve çok doğru sektörlere yatırım yapabilen kurumlar oldular. Eski ve yeni üniversiteler arasında böyle bir dengesizlik oldu açıkçası.
Devlet üniversitelerinden vakıf üniversitelerine hoca transferleri yaşandı. Çoğu da önemli isimler. Açıkça sormak gerekirse bu geçişlerde etki unsuru para mı?
Her hocanın kendi hikâyesi mutlaka vardır. Siyasi baskı ve akademik özgürlüklerin kısıtlanmasına tepki nedeniyle de devlet üniversitelerinden ayrılanlar çok oldu tabii. Fakat temel olarak akademisyenler parayla pek fazla ilgilenmezler. Elbette maddi şartlar vakıf üniversitelerinde daha iyidir. Fakat akademisyenler, itibarlı kurumlarda üretirken de destek bulabilecekleri ortamı ararlar. Yeni bir projeyi hayata geçirebilmek için hızlı karar alınması, finansmanın hemen sağlanması akademisyeni cezb eder. Oysaki devlet üniversitelerinde bunu yapmak çok kolay değildir. Yeni bir proje üretirsiniz, o kadar çok prosedürü vardır ki çalışmaya başlayana kadar sıkılıp bırakırsınız zaten.
Çağı yakalama adına üniversitelerimizin nasıl bir vizyona sahip olması gerekiyor?
Üniversitelerin yerel kalma şansı yok artık. 21. yüzyılın dünyası yeni bir dünya olacak. Bırakın kampüsünüzü, kendi şehrinizin içinde kalamayacaksınız. Hatta kendi ülkenizin içinde bile kalamayıp dünyanın her yerinde var olmaya çalışacaksınız. Yani artık üniversiteler bildiğimiz kurumlar olmaktan çıkacak. Kampüs ve üniversite kavramı değişecek. Kültürleri, dünyayı tanımak zorundayız. Bu çağın gereği. Dünyaya açılmaktan korkmayacaksınız. Hayalimiz şu: Örneğin işletme programına başlayan öğrencimiz ikinci sınıfta Cenevre "de okusun, oradaki uluslararası örgütlerde stajlarını yapsın, nasıl çalıştıklarını görsün, üçüncü sınıfta Viyana "ya, dördüncü sınıfta Amerika "ya gitsin. Önemli olan öğrencinin iş dünyasıyla iletişimini sağlamak.
Peki sizin bu amaç doğrultusunda çalışmalarınız var mı?
Tabii. Benim temel hedefim üniversitemden çıkan öğrencinin işinin de hazır olması. Bunun için North Eastern Üniversitesi "nin 2 bin 800 uluslararası şirketle anlaşma yaparak uyguladığı bir program var. Bu modeli üniversitemde sunmak istiyorum. Öğrenci dört değil beş yıl okuyor. Aradaki 6 aylık süreçte gidip bir şirkette çalışıyor ve mezun olduğunda da yüzde 85 oranında istihdam ediliyor. Hazırlık öğrencilerimizin yurtdışında okuyabilmelyeri için çeşitli anlaşmalarımız var. Şu anda 100"ün üzerinde öğrencimiz New York , Oxford ve Londra "da eğitim alıyor. Uluslararası ilişkiler bölümü öğrencilerimizi bu yaz Viyana Diplomat Akademisi"ne gönderiyoruz.
Ara ara eleman açığını kapatacak meslek yüksekokulları (MYO ), eğitimin sorunlu olması ve yatırım eksikliğinden olsa gerek lisenin devamı gibi algılanıyor. MYO müdürlüğü de yapmış biri olarak bu kurumlara gereken işlev nasıl kazandırılır sizce?
Önemli olan MYO kavramının ve algısının değiştirilmesi. Herkes dört yıllık diploma peşinde. Herkes patron olmak istiyor. Patron olmak istediğiniz için iş bulamıyorsunuz. Çünkü ara eleman ihtiyacı var.. Esas yapılması gereken meslek eğitiminin kalitesini artırmak. Tabii öğrencilerin veya toplumun MYO "lara bakış açısının değişmesi için bu kurumların içeriğinin de değişmesi gerekiyor. Başta MYO "ların önemli olduğuna devletin ve özel sektörün kani olması gerekiyor. Zaten dünyaya eğitime baktığınızda esas ağırlığın iki yıllık eğitimde olduğunu görürsünüz. Etkin model budur. Kalan kısım zaman sarfiyatı aslında. Ara eleman olarak yetişen insanların çok iyi eğitimle çok iyi donanımla çıkması önemli. Bizde problem MYO "lara yatırım yapılmaması ve buraların ikinci sınıf olarak kabul ediliyor olması.